Milli Ekonomi Modeli
Prof. Dr. Haydar Baş

PROF. DR. HAYDAR BAŞ'IN RUS PARLAMENTOSU DEVLET DUMASI'NDA YAPTIĞI KONUŞMA II

1- MEM TÜKETİM EKSENLİ TEK ANALİZDİR  |  2- SÜREKLİ BÜYÜME MESELESİ  |  3- ADİL BİR GELİR DAĞILIMI  |  4-TAM İSTİHDAMIN SAĞLANMASI  |  5- KAYNAKLARIN YETERLİ, İHTİYAÇLARIN SINIRLI OLDUĞU GERÇEĞİ  |  6- İNSAN KONUSU  |  7- FAİZ  |  8- GELİRE GÖRE VERGİ UYGULAMASI  |  9- PARA  |  10- SENYORAJ  |  11- EMİSYON  |  12- SOSYAL DEVLET PROJELERİ  |  13- MEM’E GÖRE DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ  |  14- KUR POLİTİKALARINDA MİLLİ DÖNEM  |  15- DIŞ TİCARETTE MİLLİ PARA DÖNEMİ  |  16- DEFLASYON VE ENFLASYON KONUSU  |  17- DEVLETİN GELİR KAYNAKLARI

1- MEM TÜKETİM EKSENLİ TEK ANALİZDİR


Denenmiş tüm sistemler, üretimden ve üreticiden yola çıkar. Sadece MEM, tüketen kesimden yanadır. Çünkü piyasalardaki problem sadece “pazar” problemidir. Devletin tüketen kesimi desteklemesi, tüketiciyi güçlendirdiği için mala talebi arttırır. Pazar kabiliyeti güçlenir.

Tüketim olmazsa siz istediğiniz kadar üretim yapın, üreticiyi devlet eli ile destekleyin, bu, sadece üreticinin sonunu hazırlar. Çünkü pazarda alıcısı olmayan mal, stoklanmaktan başka bir işe yaramaz. MEM için ana hedef, üretim ve tüketim arasındaki dengenin oluşmasıdır. İşte biz, tüketiciyi destekleyerek bunu gerçekleştiriyoruz. Ve sürekli büyüme de ancak böyle yakalanır.

2- SÜREKLİ BÜYÜME MESELESİ

Sürekli büyümenin olabilmesi için, üretim ve tüketimin devamlı devrede olabilmesi şarttır. Eğer ekonomiyi büyütmek istiyorsak, tüketim kesimini desteklemek zorundayız. Milli Ekonomi Modeli, iktisat tarihinde tüketim kesimi dikkate alınarak hazırlanan tek modeldir. Zira, tüketim kesimi desteklendiğinde üreticinin pazar problemi de kalmayacaktır. Böylece hem üretim, hem de tüketim aynı anda devreye girmiş olacaktır.

Üretim ve tüketimin aynı anda devrede olması, ekonominin sürekli bir hareket halinde olduğunun ifadesidir ki, o takdirde ekonomi sürekli bir büyümenin içine girmiş demektir.

Kapitalist sistemin gereği olarak bugün piyasalarda yaşanılan; insanların elinde olması gereken paranın belli güçlerin elinde toplanmasıdır.

Bu ise, paranın hem üretimden ve hem de tüketimden dışlanması demektir. Netice de, pazarda
harcanması gereken para olması gereken ellerde olmadığı için pazar problemi ortaya çıkmaktadır.

Dünyada güçlü sermayedarlar olmasına rağmen, ne üretim, ne de tüketim istenilen seviyelerdedir.

Oysa, belli ellerde stoklanan sermaye, âdil bir şekilde dağıtıldığında insanların tamamına kazandırılır.

Pazar ihtiyacı, üretilen mamuller için halledilmiş olur. Üretici malını rahatlıkla satabileceği bir pazara kavuşur. Bugün pazara gidenlerin elinde istenilen imkân olmadığı için ne üreten kendisine üretim için gerekli desteği bulabiliyor, ne de tüketen yeterli tüketim imkânlarına kavuşabiliyor.

Ekonomiler için en büyük problem, tüketim kabiliyetini kaybetmiş insandır. Elde edilen gelirin tamamının tüketime dönüştüğünü varsaysak bile, gelir en fazla kendisi kadar bir tüketim oluşturabilir.

Sonuçta üretim ile tüketim arasında, eksik üretim miktarı kadar fark ortaya çıkar. Bu açık kapatılmazsa, zaman içinde ekonomilerin “durağan” döneme geçmesi kaçınılmazdır. Dünya bugün bu kaderi yaşamaktadır.

İşte Milli Ekonomi Modeli, bu durağanlığı kaldırmak için, devletin “senyoraj hakkını” kullanmasını ve bunu “sosyal devlet projeleri” ile tüketim kesimine aktarmayı çözüm olarak sunmaktadır.

MEM’e göre, devlet, piyasalara müdahale etmek zorundadır.


Senyoraj devreye girmeli devletler para basma haklarını kullanmalıdır. Bununla elde edile cek para, sosyal devlet projeleri ile tüketiciye verilecek ve tüketicinin tetikleyicisi olacaktır.

Senyorajın maaş olarak halka verilmesi, işçinin, memurun, emeklinin, köylünün yani tüketici sınıfın tüketim kabiliyetinin devreye girmesine neden olacaktır.

Bu şartlarda, talep olduğu için, üretici de daha çok üretecektir.

Bu iki unsur emme-basma tulumba gibi birbirini harekete geçirecek ve ekonomide istenen denge sağlanacaktır. Sürekli büyüme kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

3- ADİL BİR GELİR DAĞILIMI


Elimizde yeterli miktarda emtia olmasına rağmen, alım gücü yeterli seviyede olmadığından talep daralması görülmektedir. Talep eksikliğini bir şekilde ortadan kaldırmazsanız sonuç “deflasyon” olacaktır. Bunu önlemenin yolu âdil bir gelir dağımıdır.

Âdil gelir dağılımına engel haller şöyledir:

  • Devletin ekonomiye müdahalesinin ortadan kaldırılması,
  • Piyasalarda global sermayedarların önünün açılması,
  • Devletlerin senyoraj hakkını kullanmaları yerine dışarıdan faizle borç almaları,
  • Faiz ve özelleştirme.

Çözüm: Tüketici kesimin devlet tarafından desteklenmesi, alım gücünün devreye konmasıdır.

Adil bir gelir dağılımı için;

  • Devletin piyasada global güçlerin kontrolüne engel olması,
  • İsteyen herkese proje mukabili faizsiz kredi verilmesi paranın tekelleşmesini önleyeceği gibi, milli gelirin âdil dağılımını da sağlar,
  • Sosyal devlet projeleri gelirin âdil dağılımını sağlar,
  • Gelir düzeyine göre vergi alınması gelirde adaleti temin edecektir,
  • Yeraltı zenginliklerinin devlet-millet ortaklığı ile işletilmesinden önemli bir gelir temin edilir.

4-TAM İSTİHDAMIN SAĞLANMASI

İşsizlik bugün kapitalist sistemin halledemediği ve hatta belli bir düzeyde kabul ettiği bir problemdir.

Yani, işsizlik olağan görülmektedir. MEM için işsizlik, ekonominin yapısından kaynaklanan bir hastalık değildir. Sosyal Devlet anlayışı eksik talebi karşılayacağı için “tam istihdamı” sağlayacak, işsizlik problem olmaktan çıkacaktır.

Üretimin ve tüketimin beraber desteklendiği bir bütündür MEM. Talebin karşılanması için üretim de sürekli artmak zorundadır. Bu hal, yeni iş sahalarının açılmasına neden olacaktır.

5- KAYNAKLARIN YETERLİ, İHTİYAÇLARIN SINIRLI OLDUĞU GERÇEĞİ

Kapitalist ve liberal sistemler “ihtiyaçlar sınırsız ve kaynaklar sınırlıdır” yanlış görüşünü savunurlar.

Kaynakların sınırlı olduğunu kabul, insanlığın egosunu tahrik etmiş ve doymak bilmeyen hırsı insanlığın ecel şerbeti olmuştur. Oysa ki, insanlığın tarih sahnesine çıktığı günden beri hangi kaynak tükenmiştir, bir düşününüz!

İlkel tarım döneminde yılda bir sefer alınan ürünler, bugünün teknolojik imkânları ile neredeyse her ay ürün alabilmeyi sağlamaktadır. Bu, ormancılıkta, sanayide, enerjide de böyledir.

Kaynaklar açıldıkça açılıyor, sonunu getirmek diye bir şey söz konusu olmuyor. Söz konusu enerji olduğunda, bir ton suyun yüz metre derinliğindeki bir yere düşmesi ile elde edilen enerjiye mukabil, bugün nükleer teknoloji ile bir santimetreküp büyüklüğünde bir maddenin çözülmesi ile yüzlerce misli daha fazla enerji elde edilebilmektedir.

Güneş enerjisinin, dalga enerjisinin, rüzgâr enerjisinin, su enerjisinin sonu olabilir mi? Bunlar sonsuza dek enerji kaynaklarıdır. Özetle, “kaynaklar sınırsızdır, ihtiyaçlar ise sınırlıdır.”

İhtiyaçlar; bir insanın yemesi, içmesidir. Bir insan günde binlerce kat elbise giyemez, binlerce öğün yiyemez. Bunlar sınırlıdır.

MEM, “kaynaklar var ve yeterli ve onun için de dünyada kaynak savaşına gerek yoktur” diyor. Bu haksız anlayış nedeniyle milyonlarca insan öldürülüyor.

Devletler bazında bu kaynak bolluğuna bakarsak, kaynaklar konusunda devletin şirket kurarak vatandaşların tamamını bu kaynaklara ortak etmesi mümkündür. Herkese yetecek kadar kaynak vardır.

6- İNSAN KONUSU

Tezimizin merkezinde insan var. Tüketim eksenli tek analiz olan MEM, insandan yola çıkmaktadır. Hakları ile doğan insana hakkını verecek ve onu koruyacak olan devlet anlayışını ve bireyden topluma her ferdi kucaklayacak bir sistem biçimini de içerir. Her insanın geçinmesi için asgari geçim şartlarına kavuşması gayemizdir.

7- FAİZ

Faiz, bugün dünya ekonomilerinin ortak problemi olan, resesyon, stagflasyon, deflasyon, enflasyon, işsizlik gibi birçok iktisadî hastalığın temelidir. Faiz, üretimden uzak, sanal ekonomik büyüklükler ortaya çıkarır.

  • Serveti ve sermayeyi tekelleştirir,
  • Servet ve sermaye tekelleşince âdil paylaşım ortadan kalkar,
  • Adil paylaşımın olmadığı yerde tüketim imkânı yok olur,
  • Tüketicinin devreye girmediği yerde üretim de olmaz.

Dünya bugün bu kaderi yaşamaktadır.

MEM, bu gerekçelerle faizi devre dışı bırakır. Faizsiz bir para politikası, emeği tahrik edecek üretim faktörlerini devreye koyacak paranın, “maliyetsiz” olması demektir. Faizle borç almak ülkeler açısından, ülke ekonomilerinin yabancı kontrolüne geçmesi mânâsındadır.

MEM’de, faiz ortadan kalkacağı için, para, piyasada herkesin ulaşabileceği bir şekilde bulunur. Bu da üretimin ve tüketimin devamlılığını sağlayacaktır. Faizin MEM’de yer almaması, parayı özgürlüğüne kavuşturacak, hem gelir dağılımında denge ve hem de üretimin önündeki engeller kalkacaktır.

Paranın maliyetsiz olarak piyasalara sunulması, “enflasyonun” oluşumunu engellediği gibi, talep daralmasından kaynaklanan “deflasyonu” da önleyecektir.

8- GELİRE GÖRE VERGİ UYGULAMASI


MEM’in en önemli farklarından birisi, geliri belli bir miktarın altındaki kesimden vergi almamasıdır.

Liberal kapitalist sistem, her kesimden vergi alınmasını hizmet için şart kabul eder.

Toplanan vergilerin tamamı borçlanan devletlerin borcunun faizine gitmektedir. Milli Ekonomi Modeli, senyorajı devreye koyar. Maliyetsiz bir şekilde devletlerin paraya kavuşmasının yoludur.

Bu şekilde, bütçede faiz giderleri diye bir kalem olmaz. Toplanan vergilerden daha fazlası millete hizmet olarak sunulur. Her kesimden aynı miktarda verginin alınması doğru değildir.

Çünkü, vergi bir taraftan tüketimi kısarken, diğer taraftan üretimi kısmakta ve üretim maliyetlerini yukarı çekmektedir.

Her gelir grubundan aynı verginin alınması âdil olmayacağı gibi, ekonomilerde ciddi talep daralması da yapar.

MEM’de alınacak vergi miktarı, “gelire” göre belirlenir.

Dar gelirli kesimden vergi alınmayacağı için, almayı tasarladığımız vergi dar gelirlinin elinde harcama yapma imkânı olarak kalır. Tüketici kesim güçlenecek, üretim de artacaktır.

Dar gelirli kesimden vergi almamak, âdil bir gelir dağılımını temin edecektir.

9- PARA

Kapitalist sistem, para merkezli olmasına rağmen, MEM’in paraya yüklediği fonksiyonu görememiştir. Paranın mübadele ve değişim aracı olması bilinen iki özelliğidir.

Biz, paraya yeni tarifler getirerek, paranın emeğin, üretimin ve tüketimin karşılığı olduğunu ve paranın, emeği, üretimi ve tüketimi tahrik eden unsur olduğunu söylüyoruz.


MEM’de, mübadele için dolaşımda olan para maliyetsiz olduğu için para piyasada kolayca döner. Para, harekete geçirdiği emeğin ürettiği “mal ve hizmetin karşılığıdır.”

Para üretimle birlikte, kendi karşılığını ve hatta daha fazlasını oluşturma kabiliyetine sahiptir. “Bu hususlar, paranın sadece MEM’in ortaya çıkardığı özelliklerdir.”

MEM’e göre, piyasada dolaşan para emeği tahrik edecek, üretim faktörlerini devreye koyacaktır. Bu, aynı zamanda maliyetsiz bir paradır.

Başlangıçta zâtî değeri olmayan para, tahrik özelliği ile mal ve hizmet üretimini sağlayarak kendine karşılık bulur.

Bu, âtıl duran insan emeğinin harekete geçmesi demektir.

Biz bu konuda mısır örneğini veririz. 100 kilo mısırı tarlaya attığınızda hasatta en az 1000 kilogram mısır elde edilir. Ama piyasada sadece 100 kilogram mısırın karşılığı para var. Hasat zamanı elde edilen 900 kilogram mısırın karşılığı olan para ise yok. 900 kilogram mısır, paranın emek ve üretimin karşılığı olma özelliğinin kullanılmaması halinde piyasalarda talep daralmasına sebep olur. Piyasada olması gereken para, 1000 kilogram mısırın karşılığı olması gereken paradır.

Biz, faizsiz bir para politikasını kabul ediyoruz. Faizsiz para, emeği tahrik edecek, üretim faktörlerini devreye koyacak paranın maliyetsiz olması demektir.

10- SENYORAJ

Devletlerin “senyoraj” yani “para basma hakkını” kullanmasını şart koşuyoruz. Devletler para basma hakkını kullanmalıdır. Ancak bugün gelişmekte olan devletlerin senyoraj geliri elde etmelerine
imkân tanınmamaktadır.

Globalizmin bir ayağı, gelişmiş ülkelerin senyoraj gelirleri üzerinden elde ettikleri gelirlerdir. Para basmalarına müsaade edilmeyen ülkeler, gelişmiş ülkelerin “Hard Currency”lerini kullanırlar.

Hard Currency ile bir ülkeye girmek, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkeler adına senyoraj hakkını kullanarak para basması ve kendi paralarını borç alan ülkede dolaşıma sokmalarıdır.

Bu, “gelişmekte olan ülkeden vergi almak” demektir.

Ana parayı dahi ödeyemeyen devletler, faizle birlikte devletlerin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yabancı güçlere bir diyet olarak aktarmak zorunda kalırlar.

Dediklerimizin ispatı olarak; bir ülkede küresel güçler hâkimiyet kurduklarında, ilk iş o ülkenin merkez bankasını bağımsız hale getirirler. Yani para basma hakkını kullanmasını engellerler.

Alınan borcun çoğu da para alınan ülkeden mal almakta kullanılır. Böylece alınan borç vadesi gelmeden borç alınan ülkeye geri dönmüş olur. Sonra tekrar borç olarak verilir.

Küresel bu düzene karşı, MEM’e göre, emisyonun arttırılarak senyoraj gelirinin elde edilmesi zorunluluktur.

Aksi halde, piyasada yeteri miktarda tüketim olamayacağı için, ekonominin dengeye oturması mümkün olmaz.

Devletler senyoraj hakkını kullanırsa;

  • Mal ve hizmet karşılığı olarak senyorajı devreye koyan devletler kamu harcamalarını borçlanmadan yerine getirir.
  • Hizmet ve mal karşılığı olan para devreye girmezse para kıtlığı olur, talep kısılır, mübadele kısılır.  Senyoraj, piyasa dengelerini korur.
  • Yeraltı kaynaklarının kullanılmasında, tarım kesimine avans verilmesinde de senyorajdan  yararlanılabilir.

Senyoraj hizmet ve malın karşılığında devreye girmesi gereken bir hak olmasına rağmen, ilk başta karşılığı olmadan da devreye girebilir.

Karayolları yapımında gerekli finans yoksa araçgereç ve işçiler tamamen sizden yani üretim sizden
olacağı için, buna karşılık senyoraj hakkının kullanılması büyümenin önünü açacaktır.

Tarım sektöründe de üretilecek mamulün karşılığında emisyonun genişletilmesi ile üretim desteklenebilir.

Sadece senyorajla emisyonu genişletmek, yani parayı basarak piyasaya sürmek gerekli tüketimin oluşması için yeterli değildir.

Piyasaya giren para âdil bir paylaşım ile tüketicinin eline ulaşır ve o takdirde tüketim devreye girmiş olur.

11- EMİSYON


Merkez bankasının dolaşıma çıkardığı para olan emisyon, piyasanın talebine bağlı olarak üretilir.

Bir çuval mısırı toprağa attığımızı ve hasat zamanı 10 çuval mısır elde ettiğimizi var sayarsak, işte emisyon, üretilen bu mal ve hizmetin karşılığı olan paradır.

Emisyonun genişletilmesi, yabancı paranın yerli halkın emeği ve üretimi ile karşılık bulmasını önler.

“Her yıl büyüyen ekonomilerde büyüme oranına bağlı olarak emisyon hacmi arttırılmalıdır.”

Friedman, emisyon hacminin neden ve hangi oranda arttırılması gerektiğini bilmediğini itiraf etmiştir.

Biz şimdi söylüyoruz:

“Büyüyen ekonomilerde her yıl büyüme oranına bağlı olarak emisyon hacminin arttırılması gerekir.  Piyasa dengeleri için bu şarttır. Ülkeler kendi merkez bankalarında kendi paralarını bulundurmalıdır.  Dolaşımda da sadece kendi paraları geçerli olmalıdır.”

Bunun yolu senyoraj hakkının kullanılması ile emisyonun genişletilmesidir.

Ülkeler üretimin karşılığında piyasada kendi emisyonunu bulundurmak yerine başka ülkelerin paralarını ikâme ederse, gelirini bu ülkelere karşılıksız ihraç ederler.

12- SOSYAL DEVLET PROJELERİ

Devlet, sosyal devlet projeleri ile dar gelirliyi destekler. Bu bir ekonomi modelidir. Çünkü, bu sayede piyasada eksik olan talep devreye konulur.

Dar gelirliye verilecek para, tasarruf edilmeyecek, piyasaya girecektir. Devlet bir eli ile dar gelirliyi desteklerken, ekonominin büyümesine de imkân tanır. Verdiğinden fazlasını üreticiden alabileceği bir imkân doğar.

Sosyal devlet projelerinin özelliği şudur:

Tüketim eksenli tek analiz olan MEM’de, vatandaşların tamamı aynı zamanda gelir kaynağıdır. Mesela, her vatandaşa vatandaşlık maaşı verdiğimizi kabul edelim.

Türkiye’den örnek verirsek;

Bizde paranın bir yılda dolaşım miktarı 16 kezdir. Maaş olarak her yıl 300 milyar TL verdiğimizi farz edersek; yılda 300 x 16 = 4.8 trilyon TL işlem hacmi ortaya çıkar.

Devletin bundan yüzde 10 vergi aldığı düşünülürse, bu, yılda 480 milyar TL bir verginin hazineye girmesi demektir.

Başta sosyal devlet projeleri kapsamında gider hanesine yazdığımız bu para, yıl sonunda devletin hazinesine kârlı bir şekilde geri dönmüştür.

Bunun uygulanabilmesi için;

  • Vatandaşlık maaşı verilmesi,
  • Ev hanımlarının işçi statüsünde emekli edilmesi,
  • İstihdam vergilerinin alınmaması ve emeklilerin maaşlarından yapılan kesintilerin maaşlara ilave edilmesi,
  • Gençlere faizsiz uzun vadeli evlenme kredisi verilmesi,
  • Doğum yapan her anneye doğum yardımı yapılması,
  • Kimsesiz yaşlılara maaş bağlanması,
  • Lise mezunlarının sınavsız üniversiteye alınması,
  • Öğrencilere karşılıksız burs verilmesi,
  • Geliri belli bir miktarın altındaki kesimden vergi alınmaması,
  • Uzun vadeli faizsiz konut kredileri ile vatandaşların konut sahibi olmaları,
  • Tarım kesimine ürününe karşılık avans verilmesi,
  • Tarım kesiminin devlet tarafından desteklenmesi yani sübvanse edilmesi,
  • Tarım ürünlerine devletin pazar bulması,
  • Sanayiciye, nakliyeciye vs. küçük esnafa faizsiz kredi sağlanması,
  • Devletin ücretsiz elektrik vermesi, gerekir diyoruz.

13- MEM’E GÖRE DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ

Devletlerin piyasalara hâkim olması gereğine inanıyoruz. Piyasaya hâkim olmak, gelirin ülke topraklarında kalması ve âdil bir gelir dağılımı için şarttır.

Serbest piyasayı kaldırmak, piyasaların yabancı güçlerin eline geçmesini de engeller.

Senyorajın devreye konması ile sağlanacak para, milletin emeğinin ve üretiminin karşılığı olan gelirin, sosyal devlet projeleri ile yine millete hizmet olarak aktarılması demektir.

Devlet, emisyonu genişleterek proje mukabili üretimi desteklerken, sosyal devlet olmasının gereği
olarak projelerle tüketim kabiliyetini arttırır.

Devlet, vatandaşlarının gıda, barınma, giyim, sağlık, güvenlik vs. ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür.

14- KUR POLİTİKALARINDA MİLLİ DÖNEM


Bugün FEX piyasalarında ulusal paraların alım satımı yapılmaktadır. Ancak bu piyasalarda her ülkenin parası alınıp satılamaz.

Sizin ulusal paranız dünyanın herhangi bir yerinde Dolar ile değiştirilmezken, kendi topraklarınızda ve halkınızın cebinde ve bankalarınızda Dolar Hard Currency işlem görmemelidir.

Ulusal paranız FEX piyasalarında işlem görmezken, kendi ülkenizde yabancı paranın konvertibl olmasına izin vermemelisiniz.

Yabancı paranın bir ülkenin topraklarında dolaşabilmesi, o ülkenin zenginliklerinin yabancı ülkelere aktarımı demektir.

Kambiyo sistemi ithalat ve ihracata dayalı sabit kur sistemi olmalıdır. Asya ve Meksika krizlerine  dikkat ediniz. Her ikisinde de ekonomi büyüyor gözüküyor ve enflasyon düşme eğiliminde idi. Ancak kriz patlak verdi.

Bu ülkelerde kriz öncesinde portföy akışı olmuştur. Ulusal piyasalara kademeli olarak giren para, bir anda piyasalardan çekildiğinde ülke ekonomilerini de bir anda batırır.

15- DIŞ TİCARETTE MİLLİ PARA DÖNEMİ


Türkiye gibi gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeler, ihracat yaparken kendi paraları yerine “hard currency”yi (yabancı parayı) kabul ettikleri için ihracat yapmaya çalışırken sömürülürler.

Örneklerle konuyu açalım:

ABD’nin sizden buğday aldığını düşünün. Eğer bunun karşılığında Rus Rublesi isterseniz, ABD bu Rubleyi bulmak için câri fiyatlarla, örneğin ihtiyacınız olan bilgisayarı size satmak zorunda kalır.

Bilgisayar karşılığı 1000 Ruble alan ABD, 1000 Rubleyi size vererek 1 ton buğdayı alır. Sonuçta siz bilgisayarı elde ederken, ABD de buğday alır.

Bir örnek daha verirsek;

ABD’nin buğday karşılığında size 1000 ABD Doları verdiğini kabul edelim. Siz de bu parayı merkez bankanızın kasasında veya kendi ülkenizde emisyonun yerine tuttuğunuzda, siz, ABD’nin kâğıt ve  mürekkep masrafı dışında hiçbir maliyeti olmayan kâğıt ile buğdayınızı elde ederken, gelirinizi kendisine transfer etmiş olursunuz.

ABD’nin yılda 600 milyar Dolar açık vermesine rağmen halen ayakta kalmasının sebebi, ithalatını kendi parası ile yapmasıdır. Devletler ihracata karşılık, kendi yerli paralarını talep etmez, ihracat veya turizm gibi faaliyetlerde elde ettiği dövizi emisyonunun yerine iç piyasada dolaştırırsa, ihraç ettiği ürünleri bedelsiz vermiş olacaktır.

İhraç mallar karşılığında, örneğin Dolar, emisyon olarak iç piyasada dolaşırsa, o taktirde verilen ürünün karşılığında gerçekte ABD’nin karşılıksız Doları alınmış demektir ki, bunun adı sömürülmektir.

MEM ile ihracat yerli paranın etki alanlarının oluşturulması için kullanılacaktır.

16- DEFLASYON VE ENFLASYON KONUSU

Deflasyon, fiyatlar genel seviyesindeki sürekli düşüşün adıdır.

Toplam talebin yetersiz kalmasından kaynaklansa da, bazen piyasada fazla para olmasına rağmen yine de deflasyon görülebilir.

Gelir dağılımındaki dengesizlik deflasyonu doğuran sebeplerden biridir.

Tüketim kesimine yeniden tüketim kabiliyeti kazandırılması sağlanmadan deflasyondan çıkılamaz.

Getirdiğimiz sosyal devlet projeleri ile sosyal adalet temin edildiği gibi, aynı zamanda ekonomilerin deflasyona girmesine engel olunarak sürekli büyümenin temelleri atılır.

Enflasyon ise, fiyatlar genel seviyesindeki yükselmeyi ifade eder. Maliyet enflasyonu ve talep enflasyonu olarak ikiye ayrılır.

17- DEVLETİN GELİR KAYNAKLARI

MEM’deki projeler için devletin gerekli finansmanı nereden bulacağı sorusuna cevap vererek bitirelim.

Bize göre devletin gelir kaynakları sadece vergiler değildir.

  • Vergilerin yanı sıra,
  • Senyoraj hakkının devreye konması ile elde edilecek gelirler,
  • Ve madenlerin devlet-millet ortaklığı ile işletilmesinden elde edilecek gelir.

Ve devletin gider kalemlerinde faizle dışarıdanalınan borçların olmaması da elde edilen paranın tamamının millete hizmet olarak kalması demektir.