Milli Ekonomi Modeli
Prof. Dr. Haydar Baş

TALEP ENFLASYONU

Enflasyonu iki kısımda ele almak gerekir. Birinci­si talep enflasyonu diğeri ise maliyet enflasyonudur.
 
İsimlerinden de anlaşıldığı üzere birincisi talep fazlası ile ilgili, diğeri ise üretim maliyetlerinin artışı­na bağlıdır. Talep enflasyonu hakkında kapitalist an­layışın iki temel yorumu vardır. Bunlardan bir tanesi miktar teorisi olarak ifade edilen klasik veya güncel ifadesi ile monetarist yaklaşımdır. Fiyat artışları pa­ra stokundaki artış ile izah edilmektedir (1).
 
Ekonomi tam istihdam düzeyinde kabul edilmekte­dir. Arzın talebe eşit olduğu yaklaşımından yola çıkıl­maktadır. Oysa üretim faktörlerine ödenen paranın el­de edilen üretimi satın alamayacağını ifade etmiştik.
 
Dolayısı ile mv = py denklemi doğru değildir. Bu sebeple üretimle orantılı olarak her dönem emisyo­nu arttırmak enflasyona sebebiyet vermek şöyle dursun ekonomiler için bir zarurettir.
 
Diğer yaklaşım ise Keynes'e aittir. "Enflasyonist Açık" olarak ifade edilen bu yaklaşım tarzında ise tam istihdam düzeyinden sonra toplam harcamalardaki ar­tış enflasyona sebep olmaktadır (2).

Öncelikle enflas­yonist açık analizindeki denge noktası, 45 derecelik denge gelir doğrusu kabul edilmektedir.
 
Ancak ekonomideki denge hali gelirin tüketime e­şit olduğu nokta değildir. Çünkü üretim miktarı gelir­den büyüktür. Denge noktası tüketimin üretime eşit olduğu noktadır.
 
Ayrıca tam istihdam noktasına kadar kamu harca­malarını maliyetli para ile arttırmak belli bir dönem sonra vergi oranlarını ve faiz oranlarını arttıracağı için hem maliyet enflasyonuna, hem de tüketim daralma­sına sebebiyet verecektir. Tam istihdam düzeyine ka­dar tüketimin artması talep enflasyonuna sebep olmaz ancak bu tüketimin ne şekilde elde edildiği önemlidir. Aksi takdirde çok daha kronik bir enflasyon çeşidi o­lan maliyet enflasyonu ile karşı karşıya kalınacaktır.
 
Dikkat edilirse her iki kapitalist anlayış temel­de aynıdır. Her ikisinde de denge gelir eğrileri ay­nıdır. Aradaki fark tam istihdam ve eksik istih­dam analizi ile ilgilidir (3).
 
Sonuç itibari ile, her iki görüş değişik ülkeler­de değişik dönemlerde uygulanmış ama sonuç o­larak enflasyonu çözerken bazen deflasyon bazen de stagflasyon ile karşılaşılmıştır. Ayrıca mesele sadece enflasyonu çözmek değil aynı zamanda büyüyen bir ekonomiyi yakalamak olması gere­kirken şu ana kadar çözüm diye ortaya konan mo­deller hastalığı tam teşhis edemediği için enflas­yonu çözmek hep başka hedeflerden vazgeçmek olarak önümüze konmuştur.
 
Paranın tek yönlü olmadığını, değişik yerlerde değişik biçimde ekonomiyi etkilediğini daha önce ifade etmiştik.
 
Para stokundaki artışın üretim miktarını artır­mak için kullanıldığında ekonomiye etkisi ile ka­mu harcamalarını finanse etmek için kullanıldığındaki etkisi farklıdır.
 
Yani, herzaman para stokundaki artışı enflas­yonun sebebi olarak görmek son derece yanlıştır.
 
Dolayısı ile paranın üretim hızı ve tüketim hızı diye iki yeni terime ihtiyacımız var. Bu terimleri birim zamanda dolanımdaki paranın yaptığı üre­tim ile birim zamanda aynı paranın tüketimde meydana getirdiği artış olarak ifade edebiliriz.

Eğer piyasaya sunulan para gelir düzeyi düşük kesimlere gönderilirse, paranın tüketim hızında bir artış meydana gelecek. Ama aynı para üretime aktarılırsa, bu sefer hem üretim, hem de tüketim­de artış meydana gelecek ama üretim artışı tüke­timden fazla olacaktır.
 
Ekonominin yapısına göre belli bir üretim hac­mine mukabil piyasada bulunması gereken bir pa­ra miktarı vardır. Bunun olması gerektiğinden fazla olması üretimin o anda karşılayamayacağı bir talep fazlası oluşturacaktır.
 
Ancak bu koşulda enflasyondan söz etmek mümkündür. Bu parasal oran ülkeler arasında farklılıklar göstereceği gibi ülkelerin kendi içle­rinde dönemsel farklılıklar gösterir.
 
Asıl önemli olan hangi miktardaki para talep fazlasına, hangi miktardaki para talep azlığına se­bep olmaktadır? Bunun cevabını para bahsinde vermiştik. Tabii ki bu parasal oran, dolanımdaki paranın nerede kullanıldığına ve gelir dağılımın­daki yapıya sıkı sıkıya bağlıdır.
 
Ekonomiyi kabaca tam istihdam düzeyi ve ek­sik istihdam olarak ikiye ayırabiliriz.
 
Tam istihdam düzeyine ulaşmış bir ekonomi­de piyasadaki para miktarındaki artış direkt ola­rak tüketim harcamalarını arttırmak için -mese­la kamu harcamalarını karşılamak için kullanı­lıyorsa bu durumda enflasyon elbette kaçınıl­maz olacaktır.
 
Eğer bu noktada para miktarındaki artış, yatı­rımları dolayısı ile üretimi arttırmak için kullanı­lıyorsa orta vadede meydana gelecek üretim faz­lası kesinlikle talep enflasyonuna sebebiyet ver­meyecektir. Kısa vadede ise uygulanacak basit bir maliye politikası ile bu dönemi enflasyonsuz ge­çirmek mümkündür.
 
Eksik istihdam olan bir dönemde ise tüketim miktarında meydana gelecek artışa üretimin hemen cevap vermesi çok daha rahat olacaktır.
 
Dolayısı ile tüketimi arttıran para miktarındaki artış enflasyona sebep olmayacaktır. Ancak sermaye başta olmak üzere üretimi sağlayan faktörlerin bi­rinde yaşanacak bir darboğaz üretim artışını yavaş­latacağı için enflasyona sebep olması kaçınılmazdır.
 
"Para basma enflasyon olur" olarak bilinen bu görüş sadece tam istihdam düzeyinde ve sadece üre­timle karşılık bulamayacak tüketime kanalize edilen para için geçerli çok spesifik bir durumdur.
 
Diğer taraftan faizle birlikte piyasadan parayı çe­kip talebi azaltıp enflasyonu engelleme anlayışı son derece yanlıştır. Birazdan değineceğimiz maliyet enflasyonunun ana sebebi bu faizle borçlanma anla-yışıdır.Devletin faizle borçlanmaya gitmesi sonu­cunda, rantiyeye verilen DÎBS'ler sayesinde para miktarı üretim ile karşılık bulmadan artmaktadır. Mesela %20 faizle bir yıl sonra 100 birim para 120 birime çıkmaktadır. Para miktarı artarken bu artış mal ve hizmet miktarında bir artış yapmamaktadır.
 
Bu 120 birimlik para piyasaya girdiğinde talep enflasyonu kaçınılmaz olacaktır. Bu para sürekli piyasaya girmesin diye yeniden faizle bunu topla­mak da mümkün değildir. Çünkü parasını satan­lar, her yıl gelirleri arttığı için, paralarının tamamını faizde tutmak istemeyebilirler.
 
Enflasyondaki artışın faiz oranlarını arttırdığı görüşü yanlıştır. Aslında hakikat tam tersidir. Fai­zin varlığı hem maliyet hem de talep enflasyonu­na sebebiyet vermektedir. Faiz enflasyonu oluş­turmakta enflasyon oranları da faizi yanlış para politikaları uygulandığı için beslemektedir.
 
Ülkemizde son dönemlerde üretim yerine para ile para kazanılması modeline geçilmesi yüksek talep enflasyonlarına sebep olmuştur. Bunu önle­mek için daha yüksek reel getirilerle piyasadan çekilen para son yıllarda ise maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır.