Milli Ekonomi Modeli
Prof. Dr. Haydar Baş

2– AB, NEDEN TÜRKİYE’Yİ İÇİNE ALMAK İSTEMİYOR?

a– AB, bir kültür ve medeniyet birliğidir. Türk milletinin kültürü ve medeniyeti ile uyuşması mümkün değildir. Bunu AB üyesi ülkelerin siyasileri ve düşünürleri de ifade etmektedirler.

b– AB topraklarında var olan işsizlik rakamları ve Avrupalıların buna çözüm bulamıyor olmaları, birliğin geleceğini ciddi olarak tehdit ederken; bir de Türkiye’nin istihdam yükünü taşımaları mümkün değildir.

c– AB içerisinde fonların bölüşümü ciddi bir tartışma konusu iken; bir de bu pastadan nüfusunun kalabalık olması sebebi ile Türkiye’nin büyük bir pay alması, AB üyesi ülkeler için kabul edilir değildir.

d– Tarım kesimi, AB bütçesinden en büyük payı alırken; bu Fransa göreceli olarak paydan aslan payı almaktadır. Oysa Türkiye’nin bir tarım ülkesi olduğu düşünüldüğünde; bunun AB içerisinde fonların oranını ve AB çiftçisini ciddi şekilde etkileyeceği aşikardır. Elbette bunun da AB üyesi ülkeler ve özellikle Fransa tarafından kabul edilmesi mümkün değildir.

e– Türkiye, Gümrük Birliği’ne zaten sokulmuş; AB üyesi ülkeler, dış ticarette istediklerini elde etmişlerdir. 1 Ocak 1996 yılında ülkemizde davul–zurna ile Gümrük Birliği kutlanırken; ne türlü tarihi bir yanlışa imza atıldığı kamuoyundan saklanmıştı. Dönemin Fransa Ankara Büyükelçisi Eric Routean “Türkiye büyük ödünler verdiği çok haksız bir antlaşmaya imza attı. Bu antlaşma yeniden düzenlenmezse, Türkiye ekonomisi açısından bir felaket olacaktır. Avrupa, pazar istiyordu; istediğini
fazlası ile elde etti”; dönemin Almanya Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel ise “Türkiye, bizim Cezayir’imizdir” demişlerdi (94).

Gerçekten de 1995 yılında AB ile aramızdaki dış ticaret açığı, Gümrük Birliğine girdiğimiz 1996 yılında % 100 artış göstermiş; arkasından da sürekli artarak günümüze kadar gelmiştir.

1 Ocak 1996 yılından Ekim 2006 yılına kadar AB ile aramızdaki dış ticaret açığının toplamı 107.712 milyar dolara çıkmıştır (95).

Türkiye’nin, bu cari açığını dışarıdan gelen faizli sıcak para ile sübvanse ettiği ve dışarıdan gelen dövizin içeride YTL’ye çevrilerek DİBS şeklinde devlete satıldığı dikkate alındığında; sözkonusu 107 milyar dolarlık borcun faiz yükü ile birlikte Türkiye ekonomisine verdiği zararın çok daha büyük olduğunu tahmin edilebilir.

Zaten Türkiye’nin üyeliğe kabulü için en son “bütün üye ülkelerin onayı”nın gereği ve üye ülkelerin bunu referanduma götüreceklerini açıklamaları, Türkiye’yi üyeliğe asla almayacaklarının açık bir işaretidir.

Bir diğer önemli nokta da şudur: AB, uyguladığı yanlış para politikaları neticesinde, ne kendi işsizliğine çözüm  bulabilmekte, ne de Sosyal Güvenlik sistemlerindeki çatlaklarını onarabilmektedir. Gelecek yıllar, sahip oldukları mantaliteyi değiştirmedikleri sürece, AB için çok zor geçecektir. Böyle giderse 10–15 yıl içerisinde dağılmaları kaçınılmazdır.

f– Her şeyden önce AB, sadece iktisadi ve siyasi bir birlik değildir. AB, büyük bir medeniyet projesidir. Hıristiyan kültürü etrafında Avrupa ülkelerinin birleşmesi ve tek bir Avrupa devleti haline getirilmesidir.

Atılan adımlarla ortak bir para birimi, ortak milli marşı, ortak bayrak, ortak parlamento ve yakın zamanda devreye girecek olan ordusu ile Büyük Avrupa Devleti var edilmektedir.

Türk milletinin, böylesi bir birliğe üyeliği, yukarıdaki saydığımız “ortak devlet” unsurlarını kabulü; kendi tarihini, medeniyetini ve Cumhuriyetini unutması demektir. Kaldı ki böyle bir birlikteliği, AB üyesi ülkeler kabul etmemektedirler.

94– Bkz. Metin Aydoğan, Avrupa Birliğini Yaratan Nedenler ve Türkiye
95– Bkz. Dış Ticaret Müsteşarlığı... Her yılın resmi verileri toplanarak bu sonuç elde edilmiştir.